Taç Teslim Töreni

Gizem Saruhan
3 min readFeb 17, 2024

Bölümü dinlemek için.

Photo by Pro Church Media on Unsplash

Miss Turkey final anını izlediyseniz oradaki taç devir-teslim törenine şahit olmuşsunuzdur. Bir önceki senenin Türkiye güzelinin, tacı kendi başından indirip o sene seçilen yeni güzelin başına taktığı bir seremoni. Ve benim ekranda gördüğüm kadarıyla tacı devreden eski güzeller bu eylemi oldukça gurur duyarak yapıyor çünkü tacı devrederken artık daha kıdemli güzel oluyor ve usta sayılıyorlar. Bir devrin bitişi değil de, gelişim anı oluyor onlar için. Düşünüyorum da, ne büyük bir gurur anıdır değil mi senden sonra yetişen biriyle kendi hak ettiğin bir etiketi paylaşmak? Hmm. Bu seremonide tek hissedilen şey gururluluk hali midir gerçekten, hadi gelin bakalım.

Daha önce dahil olduğum bir proje, birkaç sene sonra yeniden organize edildiğinde ve dahil olmadığımı fark ettiğimde ağzımda bir ekşi üzüm tadı hissediyorum. Bir anda 3 senedir sınıf başkanıyken, artık başka birinin başkan seçildiğini duyduğum o ana, 10. yaşıma gidiyorum. Artık sınıfın gözdesi değilim. Bazen soyut durumlar nasıl böyle somut acılar veriyor şaşıyorum doğrusu. Neyse. 30 yaşımda bir t anında 10 yaşındaki Gizem oluveriyorum ve çok üzülüyorum. Kıskanıyorum. Kızgınım. Umursamamaya çalışıyorum. Bir şeyler yıkmak istiyorum. Cezalandırmak istiyorum.

Yetişkin Gizem devreye giriyor sonra. Sırayla şu soruları soruyorum; nasıl hissediyorum? Bu durum beni neden bu kadar etkiliyor? Beklentilerimi dile getirmiş miydim? Şu anda bu projenin içinde olmamak benim bu konudaki düşüncelerimi/eylemlerimi yok mu ediyor? Tacımı devretmek kişisel değerimi mi düşürüyor? Neden kendi değerlerimi dış etkenlere bağlıyorum? Artık sınıfın gözdesi değil miyim?

Bence bir şeylerden bahsederken “klişe ama..” diye başlamak o şeyin etkisini azaltıyor. Bu yüzden biraz sonra okuyacağınız cümleyi lütfen daha önce defalarca okuduğunuz ve artık anlamsızlaşmış bir cümle olarak okumayın. Hayat hiçbir zaman düz bir çizgi değildir. Şimdi tekrar. Hayat, hiçbir zaman, düz bir çizgi değildir. Hayatımızın en iyi dönemlerindeyken o anlar hiç bitmesin, bozulmasın hatta herhangi bir detayı değişmesin istiyoruz. Lakin hayat devam ettikçe hem kendimiz gelişiyoruz hem de bağlı olduğumuz onlarca farklı etken gelişiyor. Değişimlerin iyi şeyleri bozup daha kötü hale getirme olasılığının yükseliğinden olsa gerek değişim kelimesini duyduğumuzda olumsuz bir izlenim oluşuyor zihnimizde. Bu yüzden değişmeyi kabullenmek her zaman çocuk oyuncağı olmuyor. Yaşlandığını kabul edememekle de aynı şey bu arada.

Bu taç devir teslim meselesinde deneyimlenen tüm bu duygular aslında ortada bir değişim olduğunun farkında olduğumuz için gelişiyor. Beynimiz diyor ki, ooo değişim mi? sıçtık. Bir şeyler bozulacak yine. İlk hissettiğimiz ilkel duygunun kıskançlık olmasının sebebi bu. İlkel duyguların sebebi ise fixed-mindset’te olmak. Bunun aksine, değişime açık olup onu kucakladığımızda (yani growth-mindset’teyken) kıskançlık yerini gurura bırakıyor. Devrettiğimiz taç bizim yetersiz olduğumuzu değil, aksine artık o konuda daha iyi olduğumuzu ve çıraklıktan ustalığa geçtiğimizi temsil ediyor.

Yani değişimi görüp kabulleneceğiz. Eylemlerimizin, yakın arkadaşlarımızın, en iyi olduğumuz veya en kötü olduğumuz konuların, fiziksel görünüşün, fikirlerin.. her birinin değişmesi gerekiyor; eğer gelişime açık bir zihne sahip olmak istiyorsak. Çıraklıktan ustalığa geçerken çıraklara has eylemleri bir başkasına devredeceğiz, öyle ya da böyle bununla barışacağız. Bir şeylere veda ederken tabi ki üzüleceğiz. Ama sonra kendimize yeni çıraklık konuları bulacağız ve yeni taçların peşine düşeceğiz. Ancak bu şekilde ilkel çağları geride bırakabiliriz.

Zaman geçiyor. Sınıfın yeni gözde öğrencisi var. Eyvah tacımı devretmek zorundayım. Ama ben tacımı seviyordum? Öğretmenim, hani sonsuza kadar en sevdiğiniz öğrenciniz ben olacaktım?

--

--