Marshmallow ve Depresyon

Gizem Saruhan
3 min readSep 20, 2023

Dinlemek için

Photo by Yullina D on Unsplash

Meşhur Marshmallow deneyini bilirsiniz. Bu deneyde yüksek IQ’lu çocuklar bir odada bir tane marshmallow ile yalnız bırakılır. Çocuklar isterse marshmallowu yiyebilir veya siz dönene kadar beklerlerse döndüğünüzde 2 tane marshmallow yiyebilirler. Kimi çocuklar (katılımcıların 1/3'ü) dayanamayıp marshmallowu yerken, kimi çocuklar (katılımcıların 2/3'ü) da siz odaya dönene kadar marshmallowa dokunmamayı başarır. Buna zevki erteleme becerisi denir. Buna dürtü yönetimi denir.

marshmallow experiment

Bazı çocuklar zevki ertelemeyi nasıl başardı konusunun cevabı ise sosyal zekadır (EQ). Tüm katılımcılar yüksek IQ’lu olmasına rağmen, deneyden yıllar sonra marshmallowu yememeyi başaran sosyal zekası yüksek çocukların SAT puanlarının dürtülerini kontrol edemeyen 1/3'lük kesimden daha yüksek olduğu görülüyor. Sosyal zeka için de zihin gezintisi yani en kaba tabirle düşüncelerinizi yönetebilme gücünüzün olması gerekir. Daniel Goleman’ın zihin gezintisi için harika bir egzersiz de önerdiği videosunu önermek isterim.

Marshmallow deneyinden bahsettikten sonra günümüze yönelik bir eleştiri yapabilirim. Günümüzde her şey çok “kolay”. Bir ürün alacağımızda herhangi bir influencerın önermesi yeterli. Psikoloğa gitmemize gerek yok Instagram’da bir sürü psikolog paylaşım yapıyor. Yeni bir şey öğreneceğimizde döküman okumaya ihtiyaç duymuyoruz şipşak Youtube’dan bir videosunu izliyoruz. Araştırıp öğrenmek yerine, hazır ürüne konuyoruz. Beynimizi çalıştırmaktansa, anlık dürtülerimize yenik düşüp kolay yolu seçiyoruz.

Beynimizi çalıştırmadıkça kişisel hedefleri, niyetleri, değerleri olan halimizden uzaklaşmaya başlıyoruz. Bilgileri kendi süzgecimizden geçirip, bize uyanları kendimize katmayı bıraktıkça tek-tip ezber bilgileri savunan birine dönüşüyoruz.

Ben gençken ailemin çok fazla parası yoktu. Babam ayda bir kez istediğimiz bir şeyi almamıza izin verirdi. Bir gün arkadaşımın ayağında çok güzel bir Adidas Superstar (ilk çiçekli model) gördüm. Daha sonra çok fazla insanda süperstarları görmeye başladım. Hayatımda ilk kez markalı ayakkabı giyen bir çocuk olmak istedim. Babama sorduğumda “Bir ay sonra alırız” dedi. Ve o gün gelip çattı. Babam bana bir adidas ayakkabı aldı, fakat orijinal değildi. Ben o yaşımda orijinal/sahte kavramlarını o ayakkabıyı giydiğim ilk gün arkadaşlarımdan öğrendim. Rencide olmuştum. Artık önümde iki seçenek vardı, ya ailesinin bütçesine göre giyinen ve bundan gurur duyan biri olmak; ya da herhangi birinin olumsuz yorumu üzerine ailesini sürekli sıkıntıya sokan biri olmak.

Anlıyorsunuz değil mi, o an küsüp kırılıp babama “bana orijinalini alacaksın!” diyebilirdim kolay yoldan. Bunun yerine, arkadaşlarımın düşüncelerinin benim kişiliğimi yaralamasına izin vermemeyi seçtim. Tıpkı marshmallow deneyi gibi; kısa vadede marshmallowu yiyebilir ama uzun vadede zararda olurdum, veya marshmallowu yemeden bekler ve karşılığını sonra alırdım. Pazardan 5 liraya aldığım sweatleri giyip bundan öyle gurur duyuyordum ki bir süre sonra çevremde marka giymek değil de, başkasının 100 liraya aldığı şeyi 5 liraya alabilmek havalı olmuştu. Çünkü bu giydiğin şeyin markası veya maddi değeriyle değil, ardında güçlü bir kişilik olması ve olduğu kişiden memnun olmakla alakalıydı.

Olduğum kişiden memnundum çünkü ölçüp biçiyordum. Neler benim iç benliğimle uyuşuyor, ne beni besliyor düşünüyordum. Ezbere cümleler ve kalıplara kendimi sokmadığım için, savunduğum şey kendi zihin süzgecimden çıktığı için kendimden memnundum.

Kendinize şunu sorun, içsel benliğimi kim belirliyor?

Her zaman önümüzde iki seçenek var; kolay yol ve zor yol. Kolay yol deneydeki marshmallowu (1 tane) yemek ve uzun vadede zararda olmak. Zor yol gelecekte daha iyi bir durum (2 tane marshmallow) için kısa vadede zorlanmaya, acı çekmeye hazır olmak. Ve şanslıyız ki çoğu kez hayatımızı önemli derecede etkileyen bu seçimi yapmak tamamen bize ait.

Son zamanlarda kendim de dahil olmak üzere hem yakın çemberim hem de uzak çemberimdeki insanlar mental sorunlar yaşıyor. Bir süre sonra neredeyse konuştuğum herkesin aynı problemlerden yakınması üzerine kendimi “gerçekten o covid aşılarının içine bir şeyler kattılar ve bile bile mi bizi böyle yaptılar?” sorusuyla baş başa buldum.

Hepimizi etkileyen bir şeyler vardı gerçekten, ama bu komplo teorili aşılar mıydı? Cevap, tabi ki hayır. Aşılar değil, yediğimiz marshmallowlar bizi mental sorunlara daha açık hale getirdi. Çağımızın getirdiği teknolojik değişimlerle, bilgiye doğru veya yanlış olmasına bakmaksızın hızlıca talep dahi etmeden ulaşabilir olmakla, zihnimizi düşünmekten saatlerce alıkoymamızla birlikte duygusal zekalarımız düştü. O kadar unuttuk ki araştırmayı, bilgileri süzmeyi, analiz etmeyi, birleştirmeyi; zihnimiz sanki bize ait değil gibi hissetmeye başladık.

Beynimizi zorlamayı bıraktıkça duygusal zekamız düştü. Duygusal zekamız düştükçe kolay yolu seçmeye başladık. Gerçek bir zorlukla karşılaştığımızda onu çözebilmek veya kendimizi tamamen salmak arasındaki seçimlerde kendimizi salmayı seçtik. Mental sorunlarla karşılaştığımızda kolayca girdapların içine girdik. Düşük duygusal zekanın depresyon için bir risk faktörü olduğunu biliyor muydunuz? JPPS’te yayımlanan bir bilimsel deneyde sonuçlar duygusal zekası düşük bireylerin depresyona yatkın olduğu fikrini desteklemektedir. (Bu konuda yapılmış birçok deneyin yalnızca bir tanesi)

Bu mental girdaplardan korunmanın da, çıkmanın da tek yöntemi zor yolu seçmek. Her şey bizim elimizde. İster 1 marshmallow yiyelim, ister sabredip 2 tane!

Hey Alexa, beynimi çalıştır.

--

--